EBUBEKİR HAZIM TEPEYRAN'I VEFAT YIL DÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANIYORUZ

EBUBEKİR HAZIM TEPEYRAN'I VEFAT YIL DÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANIYORUZ

Okulumuza adını veren büyük devlet adamı Ebubekir Hazım Tepeyran'ı ölümünün 77. yılında rahmetle anıyoruz.

04.06.2024 274

   Osmanlı devletinin son dönemlerinde önemli vilayetlerde valilik, devlet kademesinde şura üyeliklerinde bulunan ve aynı zamanda edebi yönüyle de öne çıkan Ebubekir Hazım Tepeyran, Türk Edebiyatında köy hayatını anlatan önemli romanlara da imza atmıştır.

   1864 yılında Niğde ilinin Yenice Mahallesi'nde dünyaya gelen Ebubekir Hazım Tepeyran Niğde'de cami, hamam ve çeşme gibi hayrat yaptıran köklü bir aileye mensuptur. Şair-yazar Oktay Akbal torunudur. Niğde'de halk arasında "Tepeyran" denilen, Yenice Mahallesi'ndeki "Tepeviran" semtinde doğduğu için bu ismi soyadı olarak aldı. Çocukluğu babasının görevi nedeniyle Niğde, Isparta ve Antalya'da geçti. Isparta'da başladığı rüştiye mektebine Antalya'da devam etti ve Niğde'ye dönerek rüştiyeyi burada bitirdi. Daha çok özel dersler aldırılarak yetiştirildi. Tahrirat Kalemi'ne stajyer olarak devam ederken, okulu bitirdikten sonra o sıralarda yeni kurulan Tahrir-i Emlak Kalemi'nde Senedat ve İlâmat kâtipliğine atandı (1878). Bir yıl sonra bu görevine İnşaat ve Tahsilat kâtipliği eklendi (1879). Kısa bir süre sonra babasının da yardımıyla Tahrirat Kalemi birinci kâtipliği görevini aldı (1880). Aynı zamanda rüştiyede yazı öğretmenliği yaptı. Daha sonra asliye mahkemesi zabıt kâtipliğine getirildi; sorgu, hukuk ve ceza dairelerinde çalıştı. Denetim için Niğde'ye gelen Konya Valisi Müşir Mehmet Sait Paşa'nın dikkatini çekti. Niğde'de kaldığı süre zarfında yazılarını Ebubekir Hâzım'a yazdıran Mehmet Sait Paşa, kâtipliğini yapması ve vilayet gazetesinde yazılar yazması için yazarı Konya'ya davet etti. Tepeyran 1882'de Konya'ya gitti ve orada çalışmaya başladı. Konya'da Mehmet Sait Paşa ve Mektupçu Mehmet Nâzım Bey tarafından korunup kollanan Ebubekir Hâzım, gazel ve mesnevi tarzındaki ilk şiirlerini onların teşivikiyle Konya Vilayet Gazetesi'nde yayımladı.

    Bu sıralarda teyzesinin kızı olan eşini, bir yaşındaki oğlunu ve yeni doğmuş olan kızını kolera salgınında kaybetti. Konya'ya gittikten sonra Fransızca öğrendi ve bu dilde şiirler yazmaya başladı. Kastamonu Valisi Abdurrahman Paşa'nın isteği üzerine Kastamonu Mektubi Kalemi Mümeyyizliği'ne atandı (13 Şubat 1886). Kastamonu'da bulunduğu altı yıl içinde mühürdarlık, mektupçu kalemi mümeyyizliği görevlerini yürüttü, vilayet gazetesinde yazarlık, İdadi Mektebi'nde Mecelle ve Mülkiye kanunları hocalığı yaptı. Abdurrahman Paşa'nın görevinin İzmir'e nakli üzerine 21 Kasım 1891'de İzmir'e Mektupçu Kalemi mümeyyizi ve vilayet gazetesi yazarı olarak atandı. İki yıl bu şehirde kalan Tepeyran, burada Halit Ziya Usaklıgil'le tanıştı ve onun yardımıyla Fransızcasını ilerletti. Edirne Valiliği'ne atanan Abdurrahman Paşa'nın yanında vali yardımcısı oldu (1893). Dedeağaç ve Tekirdağ'da gösterdiği çalışmalardan dolayı 1896'da Dedeağaç Mutasarrıflığı'na atandı. Burada asayiş ve imar işleriyle uğraştı. Başarılı olmasına rağmen, saraya verilen bir jurnal nedeniyle görevinden alındı. Suçlamaların asılsız olduğunun anlaşılması üzerine II. Abdülhamit tarafından "Bala" rütbesi ve ikinci dereceden Osmanlı nişanı ile ödüllendirilerek Musul Valiliği'ne atandı. Burada iki buçuk yıl kaldıktan sonra yine bir jurnal üzerine Şura-yı Devlet azalığıyla İstanbul'a çağrıldı. Daha sonra Manastır (1903) ve Bağdat (1906) valiliklerinde bulundu. İsteği üzerine önce Sivas, kısa bir süre sonra da Ankara Valiliği'ne getirildi. Başarısı üzerine altı ay sonra İstanbul Şehreminliğiyle görevlendirildi (1909). 1910'da Hicaz, 1911'de Beyrut ve bir yıl sonra Halep Valisi oldu. Beyrut Valiliği sırasında, İtalyanların Osmanlı Devleti'ne savaş açmaları sonucu bombaladıkları Beyrut'ta sıkıyönetim ilan ederek karışıklıkları önlemesi üzerine, Paris'teki Kainat Tarihi Akademisi tarafından onur üyesi seçilerek madalya ile ödüllendirildi. 

Daha sonra dört yıl görev yapacağı  Şura-yı Devlet Mülkiye ve Maarif Dairesi başkanlığına atandı. 1918'de Bursa Valisi, 1920'de Ali Rıza Paşa hükümetinde dahiliye nazırı oldu. Bu görevini Salih Paşa hükümetinde de sürdürdü. Bursa Valiliği ve dahiliye nazırlığı sırasında Kuva-yı Milliye'yi koruduğu ve desteklediği ileri sürülerek tutuklandı; Divan-ı Harb tarafından idama mahkûm edildi ancak padişah Vahdettin bu cezayı kürek cezasına çevirdi. Tevfik Paşa hükümeti sırasında söz konusu hükmün bozulması üzerine hapisten çıktı ve Ankara'ya geçti (1921). Daha sonra Sivas (Mayıs 1921) ve Trabzon Valiliği (Ağustos 1921) ile Tahkik ve Tetkik Heyeti Başkanlığı görevlerinde bulundu. 1923-27 ve 1939-41 yılları arasında Niğde Milletvekili olarak TBMM'de görev yaptı. 5 Haziran 1947'de 83 yaşında vefat etti. Mezarı, İstanbul Erenköy Sahrayıcedit Mezarlığı'ndadır.

Ebubekir Hâzım Tepeyran, edebiyat hayatına şiirle başladı, ilk şiirlerini Mektupçu Nâzım Bey'in teşvikiyle Konya Vilayet Gazetesi'nde yayımladı. Tepeyran'ın kitap hâlinde yayımlanan ilk eseri Eski Şeyler (1910) adını taşır ve bir hikâye kitabıdır. Aynı zamanda yazarın tek hikâye kitabı olan Eski Şeyler'de 11 sayfalık mukaddimenin ardından "Feride", "Model Sami", "Mozole", "Nasıl Anlatmalı", "Fırtına" adlı beş uzun hikâye ile "Topçu" adlı kısa hikâye olmak üzere toplam altı hikâye yer alır. Bu hikâyeler, yazarın II. Meşrutiyet'ten önceki meslek hayatında yaşadığı ve gördüğü olaylardan hareketle yazılmıştır. Nitekim "Feride", "Mozole" ve "Fırtına" hikâyelerine ilham olan olaylar, yazarın hatıralarını kaleme aldığı Hayatım-Canlı Tarihler'de de benzer şekilde geçer. Tepeyran, bu hikâyelerde daha çok Osmanlı Devleti'nin sınırları içindeki aile ve toplum hayatındaki sorunlara yoğunlaşır. Eski Şeyler'deki "hikâyeleri birleştiren ortak özelliklerin başında aile ve ölüm konuları gelmektedir." (Hayber, 1988:35) Kitaptaki hikâyeler, genel anlamda karşılaştırma ve çatışmaya dayanan bir olay üzerine kurulmuştur. Hikâyelerdeki olaylar geniş bir coğrafyanın ürünüdür ve zaman II. Meşrutiyet'e kadar uzanan yirmi otuz yıllık bir süreyi kapsar. Olayların anlatımında sade ve anlaşılır bir dil kullanılmakla birlikte tahlil ve tasvirlerde tamlamalarla yoğunlaşan bir anlatıma başvurulur (Özen İ.; Özen T., 2017:16-21).

Ebubekir Hâzım Tepeyran, esas itibariyle edebiyatımızda Küçük Paşa (1910) adlı romanı ile tanındı. Tepeyran, eserinin önsözünde ne yapmak istediğini şu cümlelerle açıklar: "Bu eser, bir hikâye diye okunursa sanat bakımından yeterli görülmez; Anadolu üzerine çizgiler, diye bakılınca da doğrusu çok eksiği bulunur. Konu dışında ettiğim sözlerle hikayenin akışı aksıyor; yalnız şurası var ki ben o sözleri romanı süslemek için söylemedim; üstelik, bu romanı, daha çok, onlara dokunmuş olmak için yazdım. Gerçeği görmekten çekinmemeliyiz, doğru sözlere kulaklarımızı tıkarsak kendimizi aldatmış oluruz, yaramızın nerede olduğunu bilirsek sağaltması kolaylaşır." 

 Mücadelelerle dolu bir hayat yaşayan Ebubekir Hâzım Tepeyran, özellikle ilk köy romanlarımızdan biri kabul edilen Küçük Paşa adlı eseriyle edebiyat tarihimizde haklı bir şöhret kazanmıştır. Şiir ve hikâye kitapları da yayımlayan yazarın notlarla ve belgelerle desteklenen hatıraları; yazarın şahsi tarihini aydınlatan önemli belgeler olmasının yanı sıra Osmanlı'nın son dönemindeki sosyal, siyasi ve kültürel hayatı yansıtan tarihî vesikalar olarak da dikkat çekmektedir. Şiir kitapları da bulunan Hazım Tepeyran'ın en bilinen eseri ''Küçük Paşa'' adlı yapıtıdır.

 Ebubekir Hazım Tepeyran 5 Haziran 1947 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetmiştir.

Vefatının 77. yılında saygı ve rahmetle anıyoruz.